Her şeyimle her şeyine sarılıyorum bu günlerde,
Verebileceğim ne kaldı bilmiyorum.
Fikirlerim, duygularım, geçmişim, geleceğim ellerinde,
Sorgular, yönetir ve cezalandırır.
Her geçen gün, cezası daha bir çok geçmişe göre.
'İnsanlar kendi yaptıkları parmaklıkların ardında boğulmayı yeğliyor.' Çoktan toprağa karışmış, bedeni kemirilmiş; haz almadığım, yaşlı hayalperest bir bilgenin en doğru sözü. Kulağıma fısıldadı: parmaklıklar duyguları tasvir ediyor. Biliyorum ki; keyif veren bağımlılığın ardında zarar görmemek kaçınılmaz, saklananlar can veriyor. bu cümlenin sınırlarına gidersek pişmanlıkla karşılaşmak olası. Benim sınırlarım gibi. klasik dönemde yapılmış alelade bir tablo gibi, tuvalin anlık hınçla kakınç melankoliyi tasvir eden renkleri yarattığı bomboş bir sayfada gördüğüm birkaç parça duygu. şimdilerde onun gücünden beslenerek önümdeki bristol kağıda yazıyorum hislerimi. yarattığım eskiz tükeniyor, tüketiyor, tükenmez kalem dahi tükendi. her tükenişin ardında yeni bir gelişim, yeni bir sanat ve fikirler doğuyor. farkındayım. farkındalığım ayakta tuttu beni epey bir süre, onunla güç buldum, yaşadım, savaştım. mum ışığında yanan fikirler ışık tutuyor zihnime, yakıyor maziyi, hatırlatıyor geçmişi ve kanatıyor son bir kez daha. sonra bir sigara daha, biraz daha duman, biraz daha kayboluş. sigaranın dumanıyla rüzgara karışan, rüzgarın bir o yana bir bu yana savurduğu apollonik kimliğe bürünmeye uğraş eden insan, vardığı noktada beraberinde birçok toprak getirecek. kir değil, gerçek. er geç bilinecek.
Var olan melankoli sıkıntıdan doğan arkaik bir histi, ister inan, ister inanma. istemesin bir süre. bir bağımlılığı, bir dişiliği var. gücünü histeri ile besler ve zihni zorlamak adına elinden gelen her şeyi yapar. Gönülden olmasa da, kininden gelen bir cömertlik. Bütün ayrılıklar, bütün acılar, hayata dair her şey; gecenin karanlığına hapsolmuş ruhlar, kırık camlar üzerinde kan kırmızı duvara sıkışmış spiraller çiziyor. tek bir temas, tek bir his uğruna savaşır, ağlar, çırpınır; duvarları boyar sahibi olmak istediği hiç var olmamış et parçasının damarlarından geçen sıvı ile. yaralanır, hissetmez. acır, acı nedir bilmeyen ruhun gözlerinden akan tek bir damla yaşa, vurur kafasını taşa ve dua eder kurtulmak için arşa.
Baktığım yerden bıktığım duyguları eleştirdiğim hayatımla eşleşmiş bir başka silsile, yabancılaşıyorum. gözlerine bakarak hikayelerini okumak, hikayeler yazmak düş dünyalarına, hayallerine. yorucu ve sancılı bu dönemde, sanırım yaşlanıyorum. yaş almak, bir beyaz kıl kökü daha elde etmek ne kadar cazip, ne kadar çaresiz, ne kadar yaş akıtır, ne kadar büyütür bilmiyorum. fakat seviyorum, seviyorum bir başka acı ile daha yaşlanmayı. Ağlayarak sindirdiğim bize muhalif geçmişi sildiğim tek bir gece. yanımda bir sıcak bira ve son nefeslik tütün sigara. imrenerek baktığım sanatçının 'yıldızlı gece'de yaptığı resmi izliyorum. öğreniyorum turunç sakallı bilgenin kesik kulağından damlayan pıhtılaşmış kanın döküldüğü geceden, bir yaş daha büyüyorum. göç yolları arıyorum sensiz yaşamın kahrından, ağlayan gökyüzünün yaşam vadettiği yalnız bir fidanın hayatından ve hiç baba sevgisi görmemiş kimsesiz bir sübyanın acısından. korkuyorum, korkuyorum enkaz altında kalmış bütün hayallerin sancısından.
A.
0 comments:
Yorum Gönder