UZLET



 Zayi edilmiş duygular, yine -mişte kalmış birkaç parça hatırın artıkları iken, var olmak istedikleri -suni deri- defterimden çıkardığım bir kağıt parçası ile materyalist yapıya hizmet eder. Bütün yaşanmışlıkları ile doğmaya hazırlanan bir edebiyat ürününün ilk safhası, ısrarla yineleyen düşünceleri susturmak, -şanslıysa öldürmek- belki de hayalini ettiği ötanaziyi elde etmeyi amaçlama arzusu ile vuku bulur. Velhasıl, kifayetsiz cümleleri ileten dengesiz bir müzevirin kadim bilek hareketleri ile canlılık kazanır.

Yapabileceğim hiçbir betimleme, aynada gördüğüm gözaltı torbalarım kadar açıklayıcı, detaylı ve anlamlı değil. Layığı buydu, sonuç buldu' sözlerini duymaktan usandım. Duraksamaktan bitap, gelişime aç dehlenmiş bir küheylan misali yaşıyorum fuzuli hayatımı. Kurtulma isteğimden mütedair benimsediğim uzlet yaşam bana iyi geliyor. 
Uzlet. Yeni tanıdım bu kelimeyi, iyi arkadaş olduk yakın zamanda, aslen çok eskilere dayanıyor geçmişimiz. Toplumdan uzaklaşarak yaşamak* anlamını taşıyor. Rahatlatıyor bir nevi.

Hiç yaşanmamış saysam hafifler mi acım, acıtmaz mı bir fazla daha; zihnimi, kalbimi, bedenimi. kurduğumuz düşler düşmeden yetişebilir miyim yanlarına, anlayabilir miyim seninle anladığımız gibi, kurtarılabilir mi? yaşatabilir miyim bir yıl daha? sanmam. yeni düşler besliyorum bu gece sensiz, senin esir aldığın beynimi, sensiz bir düş kurmak için yoruyorum bir gece daha. başaramıyorum. ve üstümüze iki beden büyük şiirler yazıyorum bizim için, seneye de anlayabilelim diye.

Uyuyamadığım bir gecenin sabahı daha, ağır bedenimi yataktan zar zor kaldırdım. mutfağı yürüyüp banyoya ulaşacağım yolculuk epey sancılı, bir kez daha başardım. aynaya baktığında gerçek kaçınılmaz, zaman gözlerime işlemiş belli, bütün yalanların hatırlatıcısı. tazyikle akıttığım çeşmeden akan gerçeği vurdum yüzüme. bir daha, bir daha ve bir daha. düşlerimi fırçaladım alelacele, daha parlak, daha göz alıcı. batmasından rahatsız olduğun sakalımı kısalttım, her an batan, her an acıtan sevgimizin hatırına. melankolik tavrımı takındım. takılarımı kuşandım biz misali, parça parça, bağımsız, ayrı.

Değişmek nedir? Küçük bir sübyanın yıllar sonra bile hatırladığı yırtık bez bebeğin zeytin zeytin düğme gözleri içindeki sonsuz karanlık. unutmak mı, yenilenmek mi, hatırlamak mı güzel acıları, katlanarak yaşamak mı? İntihar süsü verilmiş bir intikam mı yoksa, soğuk keskin hançerin önümdeki cam rakı masasına düşen izdüşümü. aynı hançerin getirdiği ölüm mü tercih edilesi olan, kuş tüyü bir yastığın sessizliğe kavuşturan nefes kesici baskısı mı? 

Gençliğin alarmını kurdum ateş saati ile, bir kurdun on altı yıllık yaşam mücadelesi. yitmeden, geçmeden yaşamak zamanı; sevmek, sürünmek, ağlamak. kısılan bir mumun gölgesine sığındım yokluğunda, şimdi çıkamıyorum. kısılan ateşin karanlığında yaşlandım, azaldım, aynı mumun eriyerek küçüldüğü parafinim, altımdaki meşe masaya yapıştı bedenim. güçlü bir meltem eserse bir gün, savurursa yanı başımda bulunan camdan, manzaramdaki meşe ağacının altına. aklı esen biri eşerse toprağı, kucak açarsa kahve ana, ve mükafatlandırırsa ıslaklığıyla huda, bir kez daha büyüyeceğim. ve bekleyeceğim bıçağı keskin gözü dönmüş bir ormancının bencilliği ile küçülmeyi.

A.

0 comments:

Yorum Gönder